.
ace="Verdana" size="2">
DAMLA DAMLA SEN
Yağmurları bekleme yeter dön artık
Yağmak zorunda değilsin susamış bedenime
Öyle çok özlemişim, seviyorken delice
Düşmek zorunda değilsin her gece düşlerime;
Bırakda rüyalarda kendim sarayım.
Yağmurları bekleme dinsin bu hasret
Damla damla gelişin bana huzur vermiyor.
Ellerini tutmak için çabalıyorken
Avuçlarımdan kaçışın beni mutlu etmiyor.
Bırakda sana tamamen sahip olayım.
Yağmurun kokusuna sardım
Tutamadığım kendimi.
Damla damla sen
Çisil çisil sen
Aklıma düşen sen her yağmurda
Aklımda bir başka sen oluşuyor
Çıktığım yağmur dualarında.
Bırakda dualarım günahlarım için olsun.
Hakan Şengün
KIRMIZI GÜL
Geçen yıl sonbaharda,
Kırmızı bir gül,
Bırakmıştım kapına,
Onu alıp kokladın mı,
Kurutup koynunda sakladın mı,
Baktıkça beni hatırladın mı?
Kırmızı gül aşkı anlatırmış,
Aşkımı anlatabildim mi?
Bu sonbaharda da,
Kırmızı güllerle geldim kapına,
Binlerce kırmızı gülle,
Evini gül bahçesine,
Yüreğimi aşk cennetine
Çevirecektim...
Kapın kapalıydı,
Sen yoktun,
Gitmiştin,
Kırmızı güller kaldı elimde,
Bir acı var yüreğimde,
Kırmızı güller kurudu,
Sahipsiz öksüz kaldı,
Bense bi çare,
Kapında nöbetteyim hala...
Umut Gül
SENİN YOKLUGUN VAR YA
Ölenin adresi bellidir
toprağına dokunursun, konuşursun,
sesini duyurursun.
Ya giden nerdedir, ne yapar bilemezsin
onu iki dünyada da bulamazsın,
yokluğundan başka hava soluyamazsın…
Tuz tadını,
şeker adını yitirmiş,
su saflığını
geceler gündüze ilişmiş,
bütün duvarlar aynı
soğuk yüzünü sakınmıyor,
adı gibi duvar işte
ne dersem aldırmıyor
kaç çığlığıma direndi…
Toprak otlara can değil ki
çiçekleri hiç aramasın
o papatyanın göbeği gözlerin…
Yıllarca anlattıkların asırlara taşıyor
sözlerinin harfleri milyon sayıda
gökyüzünden üstüme dökülüyor,
her biri kurşun tanesi
kalabalık kentte tek hedef benim
hiç kimse farkında değil
kan içinde yaralı gezdiğimin…
Yokluğun var ya…
senin akla ziyan, bela yokluğun var ya…
her şeyi ters düz eden yokluğun var ya…
Güneş dünyayı terk etmiş,
ay peşinden gitmiş,
yıldızlar yere düşmüş,
yağmur toprağa küsmüş,
bebeklerin benzi solmuş,
yeni gelinler dul olmuş,
çığlığın bademcikleri alınmış,
dağlar heybetini yitirmiş,
tümseklerin şaklabanı olmuş koca dağlar
her ne oluyorsa
vallahi senin yokluğundan oluyor.
Yokluğun var ya…
senin akla ziyan, bela yokluğun var ya…
her şeyi ters düz eden yokluğun var ya…
limiti dolmuş hastaneler,
kifayetsiz cümleler,
Mavihüzün’ün şiirleri iç karartıyor,
iki metre boyunda cüceler,
her şey saçma, her şey anlamsız
akıllara ziyan geliyor,
tıka basa tımarhaneler
Mazhar Osman’ı arıyor
ziftlenmiş zavallı zihinler.
Aşk a kilitli bütün kalpler
sevda virüsü saldırıda
salgın kenti aşmış
dünyaya yayılmakta…
Sevdalıları imha ediyor askerler
salgın bulaşıcı
aşıkların sayıları arttıkça
yok olacak evren,
satılık aşklar sahibinden devren
ama alan yok.
´´ nasıl aşık olunmaz´´
dersleri veriliyor
kenar, köşe, her bir adım kalpte.
Her şey şer, her şey saçma
anlamsız, mantıksız.
her ne oluyorsa
vallahi senin yokluğundan oluyor.
Yokluğun var ya…
dermanı dermansız yapan yokluğun,
yokluğun açlık,
yokluğun soğuk,
yalınayak yetimin gözyaşı yokluğun…
Yokluğun var ya…
öksüze atılan şamar,
yetimden esirgenen sevgi,
kelime-i şahadet için saklanmış
son nefesi çalan adi hırsız yokluğun…
bakire kalpleri dul eden virüs yokluğun
dünyamı metrekareye sığdıran
mercek yokluğun…
Yetmez! daha anlatayım mı?
Yokluğun var ya…
tat alma duyumu bozan,
dünyayı gözümde kıyamet kılan
yokluğun var ya…
yaşarken ölümle metres kalmak,
ölememek sürünmek,ziyan olmak,harcanmak yokluğun.
Hiç bir zaman terk edişini
hazmedemez bu yürek
metresimle nikah kıyana dek
peşimi bırakmaz yokluğun.
Yokluğun yokluk, yokluğun açlık,
kanatsız kuş yokluğun,
sinsice katlettiğin
aşkımın çığlığı yokluğun.
Yokluğun var ya…
sırat köprüsünden geçmeye bir adım kala
uçurumdan düşmek yokluğun
yokluğun boşluk, huzursuzluk,
bir lokma ekmeği boğazıma dizen
zehir zıkkım,
akla zeval yokluğun…
Senin yokluğun var ya……
Anneme Mektup
Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
üzülmekteyim ben, üzülmekteyim
Necip Fazıl Kısakürek
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
gecenin efkarı iniyor perde perde
sevdanın hayali vuruyor arada bir içime
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
hani su perdelerinde mavi kus resimleri olan
ali bakkalın hemen yanında 17 numara
o kırgın hayatin tam ortasında
hani duvarlarında hala yazılar olan o sokakta
biri gurbetin ,biri ihanetin,
biride seni böyle sevmenin hikayesi
sevdanın cami bana bakıyor ben cama
ve bak sen su seren cama
pencere önünde menekşeler ,hatmiler
bide gece sefası ,bide haytalığı adamın
abi b ide sevdanın hayali vuruyor arada içime
iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor
arada bir arkadaşlar geliyor laflıyoruz oradan buradan
anlarsın ya güzel abim
iç cebimde bir umut doğuyor
bide nerden bulduysam resmi sevdanın
resimde sevda inadına gülüyor
sevdam gayri resmi bilmekteyim
gel ki benim abim birazda üstümüzde macera güzel duruyor
yani yakışıyor adama yakışıklı bir sevda
hayat heybeye vurmuyor yüzümüze belasını
hayat sokağımızda bir kehribar tesbih gibi
dokuyor tanelerini takır takır yüzümüze
ben sevdanın oturduğu sokakta oturuyorum
geceler hiç bitmiyor ben hiç uyumuyorum
ağzımda fiyakalı bir ıslık
zulamda ağır yarası sevdanın
ali bakkalın çırağı metin anlıyor halinden İnsanin
metin nedir senin niyetin
kap bakalım abine bi taze ekmek biraz zeytin
bu aksam yine odamda efkar var
anlarsın ya metin adamın halinden adam anlar
Bilemezdim
Alnımda yazılı kadere
Sırf seni vermedi diye
Günahkarca isyan edeceğimi
Seni benden ayıracak
O zalim ölüme
Sırt çevirip rest çekeceğimi
Belki beni duyar diye
Gece gündüz Allah’ıma
Utangaçça dua edeceğimi
Cenneti terkedip yoksun diye
Sen varsın umuduyla
Cehenneme yürüyeceğimi